KAZANIRKEN KAZANDIRANLAR
Yüzyılımızda tüketim çılgınlığı artık üst düzeyde..
Tüketip,bıkmak ve bırakmak için bazen sadece bir saat
yeterli olabiliyor.Ve teşebbüs sahipleri bu bir saat içinde inanılmaz paralar
kazanabiliyorlar.
İyi bir ekip ve yüzyıl insanının psikolojik ve sosyal
eğilimlerine doğru bakabilen bilimsel bir değerlendirme sermaye ile birleşince
toplumun tüketimi ,bir topluluğun servet kazanması demek artık..
Hedef kitlenin tam onikiden vurulduğu başyapıtlar mevcut.
Film ve kitap sektörü kapalı gişe ve best seller kavgası
içinde kadınlara yönlendiğinde doğru zamanda ortaya çıkarılmış doğru
kahramanlar domino etkisi yaratıyor.Bir tür bahar…
Hatta biraz da durup insanı kendi hakkında düşündürüyorsa
tüketicinin değimiyle tadından yenmiyor.
Bunun en kolay yolu kadınları hedef alabilen bilimsel
tespitlere dayalı seri kitaplar
yazabilmek, sonrasında bunları senaryolaştırarak film şirketlerine satabilmek.
Film şirketleri bu hedef kitleyi tam on ikiden vuran iyi
senaryoları sempatik ,güzel,yakışıklı ,iyi
oyuncularla birleştirebildiklerinde bu tüketim çılgınlığı içinde bazen sadece
bir ay gündemde kalarak iyi paralar kazanabilmekteler.
Yükselen değer olan toplumsal konuların dışında ,kadına
eğilen ve kadın psikolojisine yaslanan hikayelerin başarıları küçümsenemeyecek noktada.
Çok izlenen,çok okunan,çok satılanlar incelendiğinde belirli
özellikleri olan esas kahramanların tüketici üzerindeki psikolojik etkileri
yadsınamaz.
Özellikle hedef kadın kitlesinin 22-50 yaş ve hatta dişi
ergen kitlesinin 17/21 yaş yaşamsal
beklentileri,hayalleri ve duygu durumları göz önüne alınarak belirlenen esas
kahramanlar dizi filmler ve kitaplarda son zamanlarda satış rekorlarına,reyting
zaferlerine imza atıyor.
Tüm dünya üzerinde ve tüm bölgelerde değişmeyen ortak
duygulara hitap edebilmek inanılmaz bir empati ürünü ya da şeytan işi olsa
gerek (!)
Son dönemdeki Edward’lı Bella’lı bir dizi vampir hikayesi ve sonrasında arka
arkaya çekilen sinema filmleri bu düşünceyi ispat için iyi birer örnek olabilirler.
Ya da yine son dönemin best seller kitabı grinin elli tonu…Kitaptan
sonra sinema filmi için de büyük beklentiler mevcut..
Hedefi kadınlar olan ve kitleyi tam on ikiden vurmayı
başarmış kuzey ve güney var ülkemizde mesela..
Kadınlar açısından bakıldığında
nedir bu filmleri ve kitapları bu kadar okunur ve izlenir hale getiren?
Kitap ve filmlerin erkek kahramanlarına
bakıldığında etkileyici bir dış görünüş haricinde ortak özellikleri var.
Ve bu karakterlerin tesadüfen bu kadar
benziyor olmaları çok inandırıcı değil.
Karakterlerin ortak özellikleri kadınların
eğilim ve ilgilerinin hesaplandığını ,özel olarak kişileştirilmiş olduklarını
düşündürtüyor.
Erkeklerin tamamı feminist akıma ters
gelecek miktarda hakim karakterler.
İktidar sahibi ,cesur ve zaman zaman çok
kabalar.Gözüpek olmaları ,sevdikleri kadını korumak adına kendilerini bile bile
tehlikeye atmaları temel prensip.
Sevdikleri kadınlar için göze aldıkları
tehlikelerin ve yaptıkları fedakarlıkların bilinmesini asla istemiyorlar.Esas
kadın bunları hep tesadüfen ve yanlışlıkla öğreniyor .Yani anlatmayı
sevmiyorlar.
Adamlar genellikle az konuşuyorlar .Konuşsalar
bile ketumlar ve kendileriyle ilgili ya da geçmiş yaşamları ve duygu
durumlarıyla ilgili kolay kolay bilgi vermiyorlar.
Çocukluk ya da ergenlik dönemlerine
bakıldığında hepsi travmatik.
Genellikle bu adamlar ilgi çektiklerini
biliyor,kararları hep kendileri veriyor ve kendileri seçiyorlar.Seçilmiş
olmakla ilgili problemleri var..Seçilmem,seçerim psikolojisinde ego yüksek,kişilik
iddialı..
Seçtikleri kadınlar genellikle masum,çabuk
ağlayan ama genellikle de kendilerine kafa tutabilen karakterler.Bu kadınlar
aynı zamanda iğneyle kuyu kazabilecek kadar sabırlılar.Adamların anlatamadığı
,anlatmayı beceremediği ya da anlatmaya lüzum görmediği şeyleri tam olarak
anlamakla yükümlüler ve anlayış
göstermek zorundalar.
Bu dizi ya da kitap karakterleri emir
vermeyi seviyorlar.
Sevdikleri
(ya da seçtikleri diyelim) kadınlar üşüdüğü zaman hemen ceketlerini
verebiliyorlar.
Karşılıklı otururken rüzgar geldiği için
saçları uçuşan kadını,rüzgara karşı olan sandalyeye buyur edebilmek gibi
inceliklere sahipken iltifat konusunda son derece beceriksiz olabiliyorlar.
Bu adamların tamamının hafızası çok
güçlü.Seçtikleri kadın hakkındaki hiçbir ayrıntıyı atlamıyorlar.
Anneleri önemli ama genellikle
sevgililerine annelerine davrandıkları kadar anlayışlı davranmıyorlar.
Sevdikleri insanları paylaşamıyorlar ama
kıskandıklarını kendilerine bile itiraf edemeyecek derecede beceriksizler.
Sevmedikleri insanlara karşı son derece
acımasızlar.
Bazen kendilerine karşı da çok acımasızlar.
Bu heybetli,hakim,cesur,korkusuz adamlar
aslında henüz çocukluklarını atlatamamış ama mecburen büyümüş çoklu kişilik
sendromları olan tipler.
Bu ortak özelliklerin
anlamı bence şu…
Yüzyıl insanlarından bazıları kadın-erkek konusunda rol
kargaşasını ve ihtiyaç modellerini çözmüş durumda.
Toplumbilimci ya da insan bilimcilerin mi desek …artık erkeklerin kitap ve dizi
konusundan çok spor ve siyaset konularında meraklı ve aktif olduğunu
varsayarak algılarını kadınlara
çevirdikleri hissediliyor.
Durum bu olunca kadının dünyaya geliş sebebine uygun
senaryolar,mazoşist hikayeler reyting adına biçilmiş kaftan olup çıkıyor.
Adına aşk denmiş aslında gerçek hayatta çok da fazla
rastlanmayan mağrur ,dürüst ve içinden geldiğince yaşanan ilişkiler tüm gün tüm derdi çamaşırları asmak,çocuğu
okuldan almak ya da iş çıkışı tek parça halinde eve dönüp yemek yetiştirmek
olan kadınlar için masal dünyası …ve dünyanın kapıları prime time da açılıyor.
Haberlerin hemen ardından
20.00 ya da 22.00
kuşağındaki fazla gelişmiş ,aşklı meşkli,hisli senaryolar ya da kitap
kapakları bir süreliğine de olsa şalterlerin inmesini ve kadının dünya algısını gözden geçirmesini
sağlıyor.
Kısacası yüzyılımızın yükselen değeri araştırmacı
psikologlar, tüketim toplumlarında neyin ne kadar çok ve kim tarafından
tüketileceğini bilimsel yönden en kazançlı şekilde ortaya koyacak doğru
danışmanlar.
Hem meslek giderek önem kazanmakta …hem de bunu bilenlere
iyi paralar kazandırmakta…